KİTAP ÖZETİ
Kırmızı Pazartesi romanında Santiago Nasar isimli karakterin iki kardeş tarafından öldürülmesi anlatılıyor fakat kitabı farklı kılan bu cinayetin tüm kasaba tarafından bilinmesi fakat kimsenin buna engel olamamasıdır.
Ölüm daha ilk paragrafta söylenir, ancak gerilim son satıra kadar sürer. Anlatım biçimi, okuyucunun olup biteni öğrenme arzusunu son ana kadar canlı tutar. Sonunda hakikate yine ulaşamayız ancak kader, talih, tesadüf, onur ve namus kavramları üzerine yoğun biçimde düşünürüz.
Santiago Nasar, bulundukları bölgedeki zengin genç ve zengin kişidir. Babası ölmeden evvel bir kız ile nişanlanmış, düğün hazırlıkları içerisindedir. Şehrin en zengin ve çapkınları arasında bulunmaktadır. Yıllardır ertelenen düğünü seneye Noel 'de yapılması kararlaştırılmış, hazırlıklara başlanmıştır. Evde annesi ve hizmetlileriyle birlikte yaşamaktadır. Bir gün şehre bir yabancı gelir.
Bayardo San Román, şehre geldiğinde çok gizemli biri gibi sayılmaktadır. İşinin ne olduğu, nereli olduğu, bu şehre niçin geldiği gibi akıllarda bir ton soru bırakmıştır. Halk bunları merak etse de kimse bunu ona sorma cesaretini gösteremez. Bir zaman sonra şehre evlenmek için uygun bir kız aradığını ve o kızı bulmak için de şehir şehir, ülke ülke gezdiğini söyler. Bayardo, bir gün bir meyhanede otururken meydandan annesiyle beraber geçen Angela Vicario'yu görür ve orada bulunanlara onunla evleneceğini söyler. Onu ciddiye almazlar, çünkü Bayardo dut gibi sarhoştur. Lakin Angela'nın ailesiyle konuşur ve anlaşırlar. Bayardo San Roman oldukça zengin olduğundan, şölen gibi bir düğün merasimi tertip eder. Gecenin sonunda, Angela'yı da alarak düğün hediyeleri olan üstü açık bir arabayla evlerine doğru uzaklaşırlar.
Ancak bu evlilik sadece altı saat sürer. Sabah olunca Bayardo, Angela’yı düğün hediyeleri ile birlikte ailesinin evine götürür çünkü gelin bakire değildir. Bayardı bu durumu Angela’nın annesi ve kardeşlerine anlatarak bakire olmayan birini kabul edemeyeceğini söyler.
Bayardo San Román Angela'nın bakire olmadığını Angela’ın annesine söyler. Çok katı kuralları bulunan anne, Angela'ya bir süre eziyet ettikten sonra, bu günahı kiminle işlediğini söylemesini ister. Döverek zorla söylettiğinde ise kız Santiago Nasar'ın adını verir. Ancak baskılara rağmen olay hakkında detay vermez ve Santiago’nun yerini söylemez. Bundan sonra Pablo ve Pedro ellerine iki büyük kasap bıçağı alarak Santiago’yu öldürmek için yola çıkarlar.
Piskopos o sabahın erken saatlerinde gemiyle kasabaya gelecektir. Santiago Nasar’da herkes gibi onu karşılamaya gider. Angela’nın ağabeyleri de bu durumun farkındadır. O saatlerde açık olan tek mekân Clatilde Armante’nin meyhanesidir. Erkek kardeşler, Santiago Nasar nasıl olsa buradan geçecek diye düşünerek meyhanenin önünde beklemeye başlar. Pablo ve Pedro aslında Santiago’yu öldürmek istemezler, bu yüzden belki biri onları durdurur diye o ana kadar karşılaştıkları herkese cinayet planlarından bahsederler. Ancak kimse onları ciddiye almaz. O ana kadar, öldürüleceğini Santiago hariç herkes bilmektedir. Angela’nın ağabeylerinin Santiago’yu öldüreceğini öğrenen belediye başkanı yanlarına giderek bıçaklarını ellerinden alır ve onları vazgeçirmeye çalışır. Buna rağmen Pablo ve Pedro yeni bıçaklar satın alır ve tekrar meyhanenin önünde Santiago’yu beklemeye devam ederler. Bu sırada Santiago Nasar, en yakın arkadaşı Cristo Bedoya ile evine doğru gitmektedir. Ardından Bedoya ile yolları ayrılır. Evine ulaşmadan önce nişanlısı Santiago’yu yanına çağırır. Olaydan haberi olan nişanlısı Santiago’nun kendisine yazdığı aşk mektuplarını biriktiği kutuyu Santiago’ya geri verir ve gitmesini ister. Olaydan haberi olmayan Santiago Nasar oldukça şaşırır ve yeniden evine doğru yola çıkar. Pablo ve Pedro onu takip etmeye başla. Santiago Nasar tam evinin ön kapısından içeri gireceği sırada, annesi Plâcida Linero Pablo ve Pedro'nun eve doğru koştuğunu görür ve kapının önünde olduğunu fark etmediği oğlu Santiago'nun yüzüne kapatırı. Pablo ve Pedro, Santiago'yu defalarca kez ölümcül yerlerinden bıçaklarlar. Santiago, arka kapıdan eve girer ve mutfağın ortasında birkaç dakika içinde tüm organları dışarıya çıkmış bir halde ölü bulunur.
Bunun üzerinde kasabada skandal patlar. İki kardeş cezaevine konulur. Damat kasabadan kaçar. İkizler üç yıl hapis yatar. Sebeplerinin namus davası olması sebebiyle cezaları hafifletilmiştir. Aradan zaman geçtiğinde Angela, Bayardo San Román'a âşık olur. Ve tam on altı yıl boyunca ona mektup yazmayı hiç bırakmaz on altı yıl sonunda ise Bayardo San Román ile Angela birleşir
KİTAP TETKİKİ
Gabriel Garcia Marquez, karmaşık modernist anlatı tekniklerini ortalama okuyucu kitlesi için işlevsel ve anlaşılır bir hale getirmiştir.
Roman kurbanın evinde başlar ve aynı yerde biter. Baştan sona her sayfada cinayetin izleri vardır.
Olaylar bir gün önce akşamüstü başlayan düğün şenliğiyle, ertesi sabah güneşin doğumu arasındaki on iki saati içine alır. İki büyük olay anlatılır: düğün ve cinayet.
Kırmızı Pazartesi karamsar bir metindir, ele aldığı tema bunu gerektirir. Yoğun şiddet içeren bölümler atmosferi besler. Ancak bu şiddet ideolojik değil ahlaki bir vurgu taşır. Kasaba halkının cinayet konusundaki iletişimsizliği ve pasifliği şaşırtıcıdır ancak inandırıcıdır, kader de ideolojik bir kavramdır.
Marquez, 1940’lı yılların sonunda Kolombiya’da bir ilçede meydana gelen ve ailesini de yakından ilgilendiren gerçek bir cinayet üzerinden anlattığı Kırmızı Pazartesi için "İpleri elimde tuttuğum en iyi romanım" demişti. Annesi Marquez’e "Ben ölene kadar bu olayı yazma’ ya da ‘Olayın tanıklarını rencide edersin, onların bunu unutmasını bekle” demiştir.
Marquez yazar olarak aradan çekildi ve olay ile okuru baş başa bıraktı.Olaya tanıklık eden kişilerle görüşür ve gözlemci bir bakış açısıyla bu cinayetin nasıl işlendiğini röportaj tekniğini kullanarak yazar.
Üslubu anlaşılır fakat alt metni ikincil ve üçüncül anlamlar taşıyan, kurgusal olarak yazarın kendini bir kenara çekip edebi oyunlardan uzak durduğu özellikleri barındıran, öte yandan olayı açıklıkla anlatıyormuş hissi vermesine karşın bazı gerçeklerin sadece ucunu gösterip kimi olayların üzerinin kapatıldığı niteliğimi taşıyan bir roman.
Kırmızı pazartesi kısacık ama bitimsiz romandır.
Hikâyenin Geçtiği Yer
Aslında kurbanın sadece bir olasılığa bağlı olarak katledildiği bir roman olan ve bu katledilişin ardından haklılığı ya da haksızlığı sorgulanabilen Kırmızı Pazartesi kitabında olayların gerçekleştiği yer Kolombiya eyaletinin bir kasabasıdır.
Bunun dışında romanda yer ve mekân açısından Santiago’nun evi, evin ön kapısı, evin arka kapısı, Santiago’nun nişanlısının evi, meyhane, Angelio Victorio’nun evi, rıhtım gibi mekânlardan bahsedilmektedir
Hikâyenin Oluş Zamanı
Hikâye içerisinde yazar geniş zaman kullanmıştır. Bir bakmışsınız Arapların kasabaya geliş yıllarına gidilmiş, bir bakmışsınız Santiago’nun öldürüldüğü güne. Tabi bunun yanında Angela’nın evlendiği günler, Santiago’nun ölümünden sonraki zaman ustalıkla yer almış kitapta. Örneğin Santiago piskoposu görmek için sabah 5.30’da kalkmıştı.
Romanda belirgin olarak Santiago’nun uyanışından yarım saat sonra evden çıktığı belirtilmiş ve son gününden sadece bir saat daha yaşayacağı vurgulanmıştır. Bu da zaman olarak olayın sabah saatlerinde olduğunu göstermektedir. Öte yandan romanda zamanlama olarak olaylar anlatılırken farklı geçişler de mevcuttur. Yani zamanda yazar bir ileri gitmiş bir geri… Romanda geçmiş, gelecek ve bugün geçişleri ile hareketli zaman kullanılmıştır
Santiago’nun güzel bir gün olarak nitelendirdiği “pazartesi” günü öldürülmüştür. Bu nedenle ilk olarak “İşleneceği Herkesin Bildiği Bir Cinayet” öyküsü olarak çıkan kitabın adı “Kırmızı Pazartesi” olarak değiştirilmiştir.
Roman Kahramanları
Santiago Nasar, 21 yaşında. İnce, uzun, soluk benizli, kıvırcık saçlı, neşeli, barışçıl ve açık yüreklidir. Arap soyundan gelir. Çiftlikte hâkî renk bir giysi ve binici çizmelerini giyer. Belinde 357 magnum taşır. Özel günlerde beyaz keten gömlek ve pantolon giyer Öldürülen babasına benzer. İç güdüsünü annesinden almıştır. Evin içinde yalnız bulduğunda her an Davinia Flor’u taciz eder. Vicario kardeşler tarafında namus nedeniyle öldürülmüştür.
Anlatıcı, Santiago Nasar’ın eski arkadaşı, Margot’un abisidir
Placida Linero, Santiago’nun geldiğini fark etmeyen ve yüzüne kapı kapatan annesidir.
İbrahim Nasar, iç savaşlar nedeniyle oraya gelen Arap uyruklu bir babadır. Santiago’nun babasıdır. Hayvan çiftliği sahibi, üç yıl önce ölmüş, silah taşımayı seven, tedbirli ve anlayışlı iyi kalpli biri.
Victoria Guzmán, Nasar ailesini sevmeyen aşçılarıdır. Tombul, pörsümüş görünümlüdür. Zamanında İbrahim Nazar kendisiyle sevişmiş daha sonra da hizmet etmesi için evine almıştır.
Divina Flor, Angela Victorio Guzmanın kızı olup, cinayet konusunda uyarı yapmayan kişidir.
Pedro Vicario Pablo Vicario, 24 yaşında, Santiago Nasar’ı öldüren ikiz kardeşler. Kaba saba ama iyi huyludurlar. Pablo daha kararlıdır ve Santiago’nun ölümüne karar vermiştir.
Clotilde Armenta, Pablo ve Pedro’nun Santiago’nun geleceğini tahmin ederek beklediği yerin, meyhanenin VE sütçünün sahibidir. Cinayetin yaklaştığını en güçlü sezen kişidir. Cinayeti engellemeye çalışsa da başarılı olamaz.
Piskopos, Kasabadan nefret eder Santiago’nun yanına silah almadan çıkmasını sağlayan aynı zamanda güzel giyinerek evin ön kapısından çıkışını tetikleyen, adaya geldiğinde gemiden hiç inmeyen bir kişidir. En sevdiği yemek horozibiği çorbasıdır. Cinayet günü Kasabaya uğramadan gider.
Cristo Bedova, planı Santiago’ya bildirmek için tüm şehri dolaşarak Santiago’yu arayan tıp öğrencisidir. Anlatıcının ve Santiago’nun ortak arkadaşlarıdır.
Margot, Santiago’dan hoşlanan anlatıcının yazar kız kardeşidir.
Jaime, Anlatıcının erkek kardeşi olup, pazartesi sabahı giyinik olan tek insan o olduğu için annesine eşlik eden kişidir.
Luisa, Santiaga’nın üstüne kapı örten gerçek annesi olmayan kişidir. Vaftiz annesidir. Anlatıcının annesidir
Bayardo San Román, çok geniş bir bilgi birikimine sahip olan cinayetin işlenmesinden altı ay önce kasabaya gelen kişidir. Soylu bir ailedendir. Kasaba kasaba dolaşarak kendine evlenecek bir kız aramaktadır. Kasaba halkının tek suçsuz bulduğu ve acıdığı kişidir
Angela Vicario, Kısıtlı olanaklara sahip bir ailenin en küçük kızı. uysal, biraz kederli görünümlü ama sert kişiliğe sahiptir. Namusuna ve güzelliği dillere destandır. Gereğinden fazla dürüsttür
Poncio Vicario, Angela’nın babası olup, Angela’dan bilgi alan kişidir. Madende çalışırken kör olmuştur.
Purísima del Carmen (Pura Vicario), Angela’nın annesi olup, Bayardo’nun sorularla dolu karısıdır. Vicario ailesinde Bayardo’nun geçmişiyle ilgili soruları olan tek insan.
Alberta Simonds, Bayardo’nun annesi olup, ünlü bir generalin eşidir.
General Petronio San Román, ünlü bir general olup, karısı tarafından hakkında çok sayıda soru bulunan Bayardo’nun babasıdır.
Dul Xius, eşinin ölümü üzerine satmak istemese de teklife dayanamayıp Bayardo’ya evi satan kişidir.
Doktor Dominis, oturulan bölgede bulunan doktordur.
Luis Enrique, profesyonel şekilde gitar çalabilen erkek kardeş olup, anlatıcının kardeşidir.
Anlatıcının rahibe kız kardeşi, kitap boyunca adı kullanılmayan kişidir.
Mercedes Barcha, anlatıcını karısıdır.
María Alejandrina, Cervantes: Soylu duruşu olan bir kadındır. Santiago Nasar’ın delice bağlandığı kadın olup, hayat kadını olan kişidir. Anlatıcı ağlamak teselli bulmak için soluğu onun yanında alır Maria, Nasar gibi kokuyorsun diyerek onunla ilişkiye girmez.
Faustino Santos, Vicario ikizlerinin sözlerinin sarhoş palavrası olduğunu düşünenlerin aksine onlara inanan tek kasaptır.
Leandro Pornoy, cinayetten haberdar olan polis memuru olup, pazartesi sabahı Vicari kardeşlerle konuşan kişidir.
Don Rogelio, geceleri meyhaneyi işleten Clotil’in kocasıdır.
Kurmay Albay Don Lázaro Aponte, otopsiden sonra vejetaryen olan belediye başkanı olup aynı zamanda eski bir subaydır.
Hortensia Baute, evinin önünden geçen kardeşleri görünce cinayetin çoktan işlendiğini sanan kişidir.
Prudencia Contes, Pablo Vicario’nun nişanlısı. Cinayetin işlenmesi gerektiğini düşünüyor.
Peder Carmen Amador, otopsiyi yapmak zorunda kalan kişidir.
Flora Miguel, Santiago’nun ölümünden sonra bir teğmenle kaçan Santiago’nun nişanlısıdır.
Sorgu yargıcı, cinayetin işlenmesinden kısa bir süre önce hukuk fakültesini bitirmiş adı bilinmeyen edebiyata düşkün kişidir.
Polo Carillo, Santiago’yu sevmeyen elektrik santralinin sahibidir.
Fausta López, Santiago’yu sevmeyen Polo’nun karısıdır.
Indalecio Parto, Santiago’yu öldüreceklerini bildiği halde onu sorun geçti zannederek uyarmayan arkadaşıdır.
Yamil Shaium, İbrahim Nasar ve ailesiyle bölgeye gelen son Araplardan olup, ailenin dostudur.
Poncho Lanao, Nasar ailesinin bitişik komşusudur.
Argénida Lanao, kitapta adı gecen Poncho’nun kızıdır.
Teolojik Okuma
Santiagonun Nasar’ın ismi ve soy isminin boşuna seçilmediği, bunların bir gönderme olduğu gerçeği ortaya çıkar Santiago içinde “Saint”i nasar da Nasrani anlamında Hz İsa’nın kavmini imgeler. Zaten Nasar sülalesini Arap olmaları bu fikri doğrular.
Tanrı peygamberleri nasıl seçerse. Marguez de anlatıcı yardımıyla pratonisti, esas oğlanı teolojik göndermesi olan bir isimle donatır. Metinde gve pantolonu o yüzden beyazlar içindedir. Çilesine (POSSİON) doğru evrilirken aynen HZ İsa‘ya nasıl dönemindeki insanlar acımamış, ölümüne şahit olmuş ve izlemekten daha fazlasını da yapmamışlarsa bu romanda da Santiago Nasarın çilesine doğru evrilirken o kasabada yaşayanlar, o kitle mahza suçludur.
İbrahim Nasar, İncil’de Kuran’da ve Tevrat’taki İbrahim’le özleştirilmiştir, oğlu kurbandır
Pedro Vicario Pablo Vicario, Vicario İncil’de fedakârlık anlamına gelir
Poncio Vicario incildeki eş ismi Pantius lalate ile özleştirmeler yapılmıştır. Bir ölüm karşısında sessiz kalırlar ve ikiside kördür.
Semboller- İmgeler
Horoz
Kilisenin tepesinde madeni bir horoz, genellikle rüzgarın hangi yönden estiğini gösterir. Horoz gün doğarken öter ve yeni günün başladığını haber verir. Hristiyanları Tanrı’nın armağanı zamanı iyi ve bilinçli kullanmaları konusunda uyarır. İncil’de horozun özel bir hikayesi vardır. Hz. İsa, kendisine büyük vaatlerde bulunan öğrencisi Petrus’a şu kehanette bulunur: “Daha horoz ötmeden ben üç defa inkâr edeceksin”
Ve Petrus takip edildiği için korkar ve Hz. İsa’yı tanıdığını bile inkâr eder. O an horoz öter ve Petrus’a vermiş olduğu sözleri, vaatleri hatırlatır. Petrus hatasını anlar ve pişman olur. Bu pişmanlıkla Hz. İsa’nın çok cesur bir müridi olur, Horoz Hristiyanları uyarır ve onları bazen korkunun ve çıkarcılığın Tanrı’nın yolunu izlemekten daha güçlü olduğunu hatırlatır.
Horoz da simgesel olarak bu ihaneti ve sonrasındaki pişmanlığı hatırlatmak içinmiş. Hem Katolik, hem Protestan Kiliselerinde bulunuyormuş.
Ölüm gününde kasabanın her yerinde tüm şiddetiyle horoz sesleri yükselir.
İncir Ağacı
Ölümü sezdiren rüyalardan devam edilecek olursa, Santiago Nasar'ın incir ağacı gördüğü rüya okuyucu için önem arz etmektedir. "Rüyasında kendini koca koca incir ağaçlarından bir ormanın içinden geçerken görmüştü, incecik bir yağmur çiseliyordu, bir an için mutluluk duymuştu.
İncir ağaçları, bir kötülüğün yaşanacağını sembolize eder.
Kuş Pisliği
Uyandığında üstü başı kuş pislikleri içindeymiş duygusuna kapılmıştı şanssızlık sembolünü temsil eder. İncir ağaçları, kuş pislikler ile beraber verilmekte olup namus cinayetine kurban giden Nâsır’ın ölümünü sezdirmektedir.
Tavşan
Kitapta bahsi geçen tavşan sembolü masumiyetin simgesidir; tavşan sembolü şu satırlarla verilmektedir: "Ama tavşanlardan birinin iç organlarını kökünden söküp dumanı tüten işkembeyle bağırsakları köpeklerin önüne attığında Santiago Nasar'ın nasıl dehşete kapıldığını hatırlayınca bir an korkuyla ürpermeden edememişti." (Marquez, 16) Marquez'in bu tavşan sembolüyle kullandığı önceden sezdirme tekniği yine Nasar'ın ölüm tasviriyle birleşmekte olup ölümü sezdiren sembollerden olmuştur. Yapılan eziyet sonrası avcılar tarafından vurulan tavşan Santiago Nasar'ı sembolize etmektedir. Tavşana yapılan eziyeti tasvir ederken ki kelimeleri ilerleyen sayfalarda Nasar için de kullanan Marquez, bu durumu şu şekilde kaleme almaktadır: "Umutsuzluğa kapılan Pablo Vicario, karnına yatay bir bıçak darbesi indirmiş, bütün bağırsakları bir patlamayla dışarı fışkırmıştı." (Marquez,105) Dahası, Nasar'ın cinayet günü beyaz giyinmesi tavşanın kürk rengiyle bir bağlantı kurmasında köprü görevi görmekte ve bahsi geçen sembolü pekiştirmekte
Santiago'yu sembolize eden tavşan, eserin sonlarına doğru tavşan yahnisi olarak okuyucunun karşısına çıkmaktadır. "Mutfağa girdiğinde Victoria Guzman, tavşan yahnisini ocağa daha yeni oturtmuştu."(Marquez, 94) Beyaz kürkü ve masumiyetiyle sarınmış olan tavşan artık bir yemek hâline geldiğinden dolayı ölü sayılmakta olup Santiago Nasar'ın da öleceğini sembolize etmektedir.
Kırmızı Mürekkep
Paul Claudel'a göre "Özsuyu ruhun, düşüncenin kanı..." olan mürekkepler decin ayeti sezdiren bir sembol olarak kullanılmaktadır eserde. Bahsi geçen mürekkeplerin renginin tasvirini yaparken sıradan bir kırmızı demektense kan rengi sıfatını kullanmayı tercih eden Gabriel Garcia Marquez okuyucusunun ölüm ile ilgili bir çağrışım yapmasını sağlamakla birlikte korku ve gerilim atmosferi yaratıp cinayeti sezdirmektedir.
Zarf
Kapı aralıklarından yerle buluşup yavaşça içeri süzülen Zarf da Marquez'in eserinde de ölümü sezdiren bir sembol olarak kullanılmaktadır. Ev ahalisinin buluşamadığı ama okuyucunun henüz yirminci sayfada buluştuğu mektuplar şu şekilde aktarılmaktadır: "O arada kimliği hiçbir zaman belli olmayan birisi, zarf içine konulmuş bir kâğıdı kapının altından atmıştı, içinde onu öldürmek için birilerinin pusuda beklemekte olduğu Santiago Nasar'a haber veriliyor..." (Marquez, 20)
Önceden sezdirme tekniğini kullanan Marquez ölüm haberini bu kadar net ve açık bir şekilde vererek toplumun duyarsızlığından bahsetmektedir. Dahası mektubun Nasar'ın kendi ailesinin evine atılması birinci dereceden yakınlarının bile hiçbir müdahalede bulunmadığının bir kanıtı olmaktadır. Görmemezlikten gelinen mektup kâğıdı yazarın kelime seçimleriyle okuyucu için daha merak uyandırıcı bir hâle gelse de toplum için hâlâ yerdeki bir kâğıt olarak kalmaktadır. "Yerdeki kâğıdı görmeden içeri girmiş..."(Marquez, 93) "Tam o sırada Placida Linero, yerdeki kâğıdı görmüş; ama eğilip onualmak aklına gelmemişti..." (Marquez, 103)
Kapılar
Kimisine tamamen kapatılan kimisine sonuna kadar açılan Santiago Nasar'a ise önce kapatılıp sonra sürgüyü çektiren kapılar da eserde ölümü sezdiren son sembol olarak okuyucuyla buluşmaktadır. Öldürüleceği gün her zaman çıktığı kapı yerine ön kapıyı tercih eden Santiago'yu yine onu öldürmek için ön kapıda bekleyen ikizler karşılamaktadır.
Bu denli talihsiz rastlantının sebebi olan büyülü gerçekçilik akımının ustası Marquez kapı sembolünü şu şekilde kaleme almaktadır: "Öndeki kapı, bayram günleri dışında, kol demiri olarak takılı dururdu hep. Ama yine de Santiago Nasar'ı öldürecek olan adamlar onu arka kapıda değil, bu ön kapıda bekliyorlardı." (Marquez, 18)
Kitabın Yazarı
Gabriel García Márquez veya tam adıyla Gabriel José de la Conciliación García Márquez (6 Mart 1927 - 17 Nisan 2014), tüm Latin Amerika'da Gabo lakabıyla bilinen Nobel Edebiyat Ödüllü Kolombiyalı yazar, romancı, hikâyeci ve oyun yazarıdır.20. yüzyılın en önemli yazarlarından birisi olarak nitelendirilen Márquez, 1972 yılında Neustadt Uluslararası Edebiyat Ödülü'nü ve 1982 yılında da Nobel Edebiyat Ödülü'nü] kazanmıştır.
Her kitapta farklı bir yol çizmeye çalışıyor. Bir tarzı seçmiyor. "Bir tema için en iyi stilin ne olacağını araştırabilir ve keşfetmeye çalışabilirsiniz. Ama üslubu konuya göre, zamanın ruh haline göre belirler. Uygun olmayan bir şey kullanmaya çalışırsanız, işe yaramaz. Sonra eleştirmenler bunun etrafında teoriler kurarlar ve benim görmediğim şeyleri görürler. Ben sadece bizim yaşam tarzımıza, Karayiplerin yaşamına yanıt veriyorum.[" der.
García Márquez, okuyucunun hikâye geliştirmede daha katılımcı bir role zorlanması için görünüşte önemli ayrıntıları ve olayları dışarıda bırakmasıyla dikkat çekti. Örneğin, Albay'a Kimse Yazmaz'da ana karakterlere isim verilmez. Bu uygulama, önemli olayların sahne dışında gerçekleştiği ve izleyicinin hayal gücüne bırakıldığı Antigone ve Oidipus Rex gibi Yunan trajedilerinden etkilenir.
Gerçekçilik ve Büyülü Gerçekçilik: Gerçeklik, García Márquez'in tüm eserlerinde önemli bir temadır. İlk çalışmaları hakkında (Yaprak Fırtınası hariç), "Kimse Albay'a Yazmaz, Kötü Saatte ve Koca Ana'nın Cenazesi, Kolombiya'daki yaşamın gerçekliğini yansıtıyor ve bu tema kitapların rasyonel yapısını belirliyor. bunları yazdığınıza pişman olmayın, ancak çok durağan ve dışlayıcı bir gerçeklik görüşü sunan önceden tasarlanmış bir tür literatüre aittirler."
Diğer çalışmalarında gerçeğe daha az geleneksel yaklaşımlarla daha çok deney yaptı, böylece "en korkunç, en sıra dışı şeyler ölü bir ifadeyle anlatılıyor". Sıkça alıntılanan bir örnek, Yüzyıllık Yalnızlık'ta çamaşırları kurutmak için asarken bir karakterin cennete fiziksel ve ruhsal yükselişidir. Bu eserlerin tarzı, Kübalı yazar Alejo Carpentier tarafından tarif edilen ve büyülü gerçekçilik olarak etiketlenen "muhteşem krallığa" uyuyor. Edebi eleştirmen Michael Bell, García Márquez'in stili için alternatif bir anlayış önerir, çünkü sihirli gerçekçilik kategorisi, ikiye ayırma ve egzotikleştirme olduğu için eleştirilir, "gerçekten tehlikede olan şey, duygusallığa kapılmadan gündüz dünyasına açık kalabilen psikolojik bir esnekliktir. modern kültürün kendi iç mantığıyla zorunlu olarak marjinalleştirdiği veya bastırdığı bu alanların dürtüleri." García Márquez ve arkadaşı Plinio Apuleyo Mendoza, çalışmalarını benzer şekilde tartışıyorlar.
Kitaplarınızdaki gerçekliği ele alma biçiminiz... büyülü gerçekçilik olarak adlandırıldı. Avrupalı okuyucularınızın genellikle hikayelerinizin sihrinin farkında olduklarını ancak arkasındaki gerçeği göremediklerini hissediyorum... Bunun nedeni kesinlikle onların akılcılığının, gerçeğin domates ve yumurta fiyatlarıyla sınırlı olmadığını görmelerini engellemesidir.
Türkçeye çevrilmiş eserleri:
Yaprak Fırtınası 1955 (La hojarasca)
Albaya Mektup Yazan Kimse Yok,1961 (El coronel no tiene quien le escriba)
Hanım Ana'nın Cenaze Töreni,1962 (Los funerales de la Mamá Grande)
Şer Saati,1962 (La mala hora)
Yüzyıllık Yalnızlık,1967 (Cien años de soledad)
Sevgiden Öte Sürekli Ölüm,1970 (Muerte constante mas alla del amor )
Mavi Köpeğin Gözleri,1973 (Ojos de perro azul)
Başkan Babamızın Sonbaharı,1975 (El Otoño del patriarca)
İyi Kalpli Erendira ile İnsafsız Büyükannesinin İnanılmaz ve Acıklı Öyküsü,1978 (La increíble y triste historia de la cándida Eréndira y de su abuela desalmada)
Kırmızı Pazartesi,1981 (Cronica De Una Muerte Anunciada)
Kolera Günlerinde Aşk,1985 (El amor en los tiempos del cólera)
Labirentindeki General,1989 (El general en su laberinto)
On İki Gezici Öykü, 1992 (Doce cuentos peregrinos)
Aşk ve Öbür Cinler, 1994 (Del amor y otros demonios)
Benim Hüzünlü Orospularım, 2004 (Memoria de mis putas tristes)
Edebiyat dışı
Bir Kayıp Denizci,1970 (Relato de un náufrago)
Latin Amerika'nın Yalnızlığı,1982
Marquez'le Konuşmalar Plinio Apuleyo Mendoza ile birlikte,1982 (El olor de la guayaba. Conversaciones con Plinio Apuleyo Mendoza)
Şili'de Gizlice (Miguel Littin'in Serüveni),1986 (La aventura de Miguel Littín clandestino en Chile)
Bir Kaçırılma Öyküsü,1996 (Noticia de un secuestro)
Anlatmak İçin Yaşamak,2002 (Vivir para Contarla)
Çevirmen
İnci Kut
İnci Kut, liseyi 1965 yılında Ankara kolejinde bitirmiştir. Yüksek Öğrenimini Barcelona Üniversitesi İspanyol Dili ve Edebiyatı bölümünde tamamlamıştır. 1967'de Madrid'de İspanyolca eğitimi alarak İspanyol dili üzerindeki çalışmaları sonucunda Türkiye'de İspanyolca öğrenimine önemli katkılar sunmuştur. İnci Kut İspanyol dili ve İspanyol kültürüne hizmet eden ve bundan dolayı da İspanya Krallığı tarafından kendisine Liyakat nişanı verilmiş yazarlarımızdan biridir.
Türkiye'de İspanyol dilinde eser yayınlayan ender yazarlardan biridir. Türkiye'de yayınlanan birçok İspanyolca kitap kendisine aittir. Eserlerinde İspanyol dili ve grameri alanında çok sayıda kitabı bulunmaktadır. Aynı zamanda edebi çeviri alanında da İspanya ve çeşitli Güney Amerika ülkelerinde önemli edebi eserleri Türkçeye çevirmiştir.
İ nci Kut eserlerini; Başvuru kitapları, Çocuk ve Gençlik alanında ve diğer dillerdeki sözcükler alanında yapmıştır. Eserleri İnci Kut kitapları, İnkılap Kitabevi, Net Turistik Yayınları aracılığı ile basılmış ve kitapseverlere sunulmuştur. Yazar İspanyolca çeviri ve gramer anlamında Türk edebiyatına çok ciddi eserler kazandırmış popüler yazarlarımızdan biridir.
Kitap Künyesi
Çevirmen: İnci Kut
Kapak: Utku Lomlu
Yayın Tarihi: 15.04.2019
ISBN: 9789750721571
Dil: TÜRKÇE
Sayfa Sayısı: 120
Cilt Tipi: Karton Kapak
Kâğıt Cinsi: Kitap Kâğıdı
Boyut: 12.5 x 19,5 cm
Yayın Evi: Can Yayınevi
Sevgili okurum,
Yorumlarınızı, beğeninizi ve en önemlisi de , kitap tetkikim eksik
olmuşsa tamamlamanızı rica ediyorum.
Sevgi ve Saygılarımla.
Not: Kırmızı Pazartesi Kitap Tetkiki'nde, Benchmarking uygulaması yapılmıştır.
Comments